|
 |
|
(23)-----------SeRséRiiiiii-----------(23) |
|
|
|
...........................:::::eLaZIGLi SeRSeRiii:::::................................
|
|
|
|
|
|
 |
|
---------------Z@Z@--TaRiHi-2------------ |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
zazaların türk olduğunu söyleyen türkçülere cevap
Kayitlara Geçmis Bazi Dersim ve Zaza Asiretleri)
Elamitik Halklar’la ve Sasaniler’le Baglanti
Dersim’in Lolan (Zazaca’da Lolu) asiretinin adi antik Lulu halkinin adiyla tipatip aynidir. Buradan hareketle Lolanlilar’in Elamitik gruptan antik Lullu halki ve Lorlar’la iliskisi kurulabilir ve adlari da dahil antik Lulu halkinin yasayan temsilcileri olduklari söylenebilir.
Benzer bir iliski Elimler’le Dimililer ve Susi’lerle Zazalar arasinda da kurulabilir.
Dimililer’le Zazalar arasinda modern yazarlarca kurulan iliskinin bir benzerini Elam (Susyana) cografyasinda tarih-öncesi kadar eski bir çagda Elimler’le Susiler arasinda gözlemlemek mümkün.
Strabo’nun Cograya eserinin çevirmeni W. Falconer, Elimler’in Pers Körfezi’ne ulastiklarini yazan Ptolemy’nin bu ifadesine göndermede bulunarak kendi dipnotunda söyle bir yorumda bulunur:
“Öyle görünüyor ki, Elimler Pers Körfezi’ne ve Delem adi verilen limana kendi adlarini verdiler, buralarda adlarini biraktilar’’ (Bk. The Geography Of Strabo, cilt 3, 15. Kitap, s. 135).
W. Falconer, bu notunda Delem adinin Elim (Elam)’lerin adindan geldigini söylüyor.
Enc. Of Islam’in Daylam maddesinin yazari V. Minorsky ise Deylemiler’in adiyla Dilmun (modern Bahreyn adasi) adi arasinda baglanti kuruyordu.
Susa (Shushan) adi da; Zaza, Sason ve Sasan gibi adlarin en erken görünümü olabilir. Susiana ise antik Zazana veya Zazaiye (Zazaistan) olarak yorumlanabilir.
Bu konuda baska ipuçlari da gösterebilirim.
Bunlardan biri Elam tanrilarinin babasi konumundaki figürdür.
Elam panteonunda 37 kadar tanri vardi.
Bunlardan ikisi Susian ve Humban (Umman, Khumba) adlarini tasirlar.
Zazalar’da tanriya Homa denir. Umman adli Elam tanrisini hatirlatir bu sözcük.
Elam panteonunun basi ise, adinin genellikle gizli tutuldugu sanilan Susian (Shushinak, Sus, Susi) adli tanriydi. Bu tanrinin kendi adini Susa kentinden aldigi söyleniyor. O’nun adi Maspero, Speiser ve The Cambridge Ancient History’de verilen bilgilere göre Ba. Sa/Shushinak, In-Shushinak (Susa’nin Efendisi), Nin-Shushinak sekilleri altinda görünür. Günes tanrisi oldugu tahmin edilmektedir. The World’s History’de ‘tanriça Susa’ olarak sözedilen bu tanri ya da tanriçanin mabedi Susa’da bulunuyordu.
Nin-Shushinak, tanri Susian’in adinin Sümerce seklidir. Bu sekilden hareketle Mari kentindeki ünlü Ninni-Zaza tapinaginin Elam tanrilarinin basi Susian (Susi)’la iliskili olabilecegini düsünüyorum.
Simdi de diger kanitlara bakalim:
Ilk Kürt tarihçisi Seref Han’in eserinde Zaza adina rastlanmaz.
Serefname Zazalar’dan Azzaniler diye sözeder. Sason’dan eski bir eyalet ve krallik olarak bahseden Serefhan, Sason’un eski asiretleri arasinda Susani ve Azizan asiretlerini de anar. Susani adi Serefname’de hem asiret hem de yer adi olarak ve Sason adinin bir sekli olarak geçer.
Antik Susa ve Susiana adlari ile Serefname’deki Sason veya Susani adlarinin birbirinin tipkisi oldugu çarpici bir gerçeklik olarak orta yerdedir.
Bu nedenledir ki, antik Susa adinin Zaza, Sason ve Sasani adlarinin en erken görünümü oldugu söylenebilir.
Elamlilar’in Anzan ve Susi (Sus, Susan) seklindeki alternatif adlari, Azzi, Azzani ve Zaza adlarinin kayitlara geçmis ilk biçimleri olabilirler.
Hititler çaginda Hayasa ile birlikte adlari sikça anilan ve Hitit yazitlarinda kayda geçirilmis olan Azziler de adlarina bakilirsa Zazalar’la ayni halk olmalidirlar.
Serefhan, Sason’a sonralari Hazzo dendigini yazmaktadir ki, bu ad da, Elam’in geç Fars kaynaklarindaki adi olan Uvaja (Hvaja) ve bu adin Arapça sekli Hozi (Hussi, Uxi) ile ayni görünüyor. Uvaja ve Hozi sekillerinin Elam’in diger adi olan Anzan’la iliskilendirildigine az evvel isaret etmistik.
J. Shiel’in Notes On A Journey From Tabriz, Through Kurdistan, via Van, Bitlis, Se’ert and Erbil, To Suleimaniyeh, In July and August, 1836 basligiyla Journal Of The Royal Geographical Society (JRGS) adli periyodikte yayinlanan gezi notlarinda Hazzo adi Hhazan seklinde verilmektedir. Ayni yazida Van civarindaki Khavasur vadisi güneyinde Su-Suzan-Dagi (Türkçe’de Susuz Dag) adinda yüksek bir dag zincirinden sözedilir ve bu adin Türkçe Susuz sözcügüne Farsça –an eki ilavesinden olusugu söylenir (Bk. JRGS, cilt 8, 1838, London).
Bence bu ad da daha büyük ihtimalle Susa (Sus, Suzi) ve Sason adlariyla iliskilidir.
Hazzo adi bana Anadolu’nun en eski halklarindan olan ve Hititler’e adlarini veren Hattiler’in adini hatirlatiyor. Bu adin gerçekte asiret ve cografya adi olarak bölgede sikça karsilasilan Hassan (veya Hassin) olmasi veya bu sekillere girmesi olanaksiz degil.
Sonuç olarak dogudan batiya veya güneybati Iran’dan kuzeydogu Anadolu’ya dogru ilerlersek, Susiana (Elam), Sason (Susani) ve Azzi-Hayasa konaklari Zazalar’in yaklasik bu ayni ad altinda tarih sahnesinde en belirgin sekilde göründükleri hattir denebilir.
Bu muhakeme dogru varsayilirsa, kronolojik açidan Zaza tarihinin baslangiç evresi uygarliga ilk geçtikleri yer olan Susiana (Elam) eksenli tarihleridir. Mevcut kayitlardan hareketle ve simdilik Babilliler’i disarda birakarak söylersem Hititler çagindaki Azzilar sayfasi Zaza tarihinin ikinci evresidir. Ama Azzilar’in ve kralliklarinin tarihi hakkinda tüm bildiklerimiz Hitit yazitlarindaki referanslarla sinirlidir. Sasaniler peryodu ve kayitlarda daha geç görünen Sason evresi ise Zaza tarihinin üçüncü evresidir. Zazalar’in Zaza adi altindaki antik çag tarihleri kabaca bu sekilde asamalara ayrilabilir. Yani Susiana ve Sasani imparatorluklari arasindaki uzun aralik yukaridaki gibi doldurulabilir. Zazalar’in baska adlar altindaki tarihlerine ise ilerleyen sayfalarda deginecegim.
Yezidi terimi de Serefname’de yer yer Zazalar’in ve Dinbililer’in alternatif adlarindan biri gibi görünür.
Serefname’ye bakilirsa Yezidi adi Izdin’le iliskili.
Seref Han, Sason hükümdarlarinin Iran Sasani sahlarinin soyundan geldiklerini söyleyen bir rivayet aktarir. Belki de Elam’in Susa krallarina referanstir bu. O’nun anlatimina göre eski Sason hükümdarlarindan biri Izzeddin adini tasiyordu ve onun adindan hareketle Sason hükümdarlari Azzani adiyla ünlenmislerdir. Seref Han’in kendisi de Sason krallarindan ve Sasonlular’dan Azzan’lar (Azzaniler) diye sözetmektedir.
Böylece Seref Han, hem Azzan hem de Yezidi adlarinin bir ve ayni kökten (Izdin, Izzeddin) geldigini, bir ve ayni halkin adlari oldugunu söylemis oluyor. Tam burada Dersimliler’in Okçu Izzedinli olduklarini söyleyen Osmanli arsivlerindeki kaydi hatirlatmak istiyoruz. Okçu Izzedinli tanimlamasi, bence, Dersimliler’in Yezidiler ve Zazalar’la akrabaligina isaret etmektedir.
Yezidi sözcügü, kendine özgü bir inancin, bir asiretler grubu ve halkin adidir. Bu sözcügün orijini ve anlami henüz kesin olarak bilinmiyorsa da, onu Muaviye’nin oglu ve Emevi halifesi Yezit’in adiyla iliskilendiren görüsün ciddiye alinacak bir yani olamaz. Enc. Of Islam’in Yezidilik maddesinin yazari Th. Menzel, Yezidi ve Yezit adlari arasindaki benzerligi talihsiz bir tesadüf olarak nitelerken oldukça haklidir.
Menzel’e göre Yezidi adi büyük olasilikla tanri ya da melek anlamli Azidi, Izidi, Izedi veya Izdi sözcügünden gelmedir. Ized veya Yazata, antik Iran panteonunda önde gelen bir tanriydi.
Bu açiklama sözcügün kökeni noktasinda Serefhan’in söyledikleriyle bagdasmaktadir.
Bu bilgilere Iran panteonunun basi Ahura Mazda’nin da Yezdan (Izad) adiyla bilindigini ilave etmeliyim. Yezidi adinin onunla iliskili olmasi daha büyük olasiliktir. Sasani sahlarinin bir bölümünün adlari bu tanrinin adindan alinmadir.
Serefhan’in aktardigi Sasonlular’in kökenine iliskin rivayet eski Ermeni kaynaklarda rastladigimiz “Sasan Evi” tanimlamasiyla örtüsüyor. Bence Ermeni kaynakalarin Sasan Evi olarak referans verdikleri Zazalar’in (ve Sasaniler’in) ta kendileridir.
Bu çalismanin vardigi sonuç Zazalar’la Sasaniler’in bir ve ayni halk olduklaridir. Zaza ve Sasan adlari da kesinlikle ayni adin sekilleridir.
Sason adi Arapça kaynaklarda “al-Sanasana” olarak geçer (Bk. E. Honigmann, Enc. Of Islam, Malatya maddesi). Bu adla Sanasin (Senasine) ve Sanasun sekilleri altinda da karsilasilir. Sason halkindan ise Senasineler diye sözedilmektedir.
Barbro Karabuda adli bir Isveçli arastirmacinin Dogu Anadolu için verdigi bir asiretler haritasinda da enteresan verilerle karsilasiyoruz.
Bu haritada Sason’da Sas ve Sinson adli asiretler, Silopi’de Semsan asireti, Mus merkezde Sason adli bir asiret, Siirt Baykan’da Sosi ve Hassin adinda asiretler, Diyarbakir bölgesinde, Kulp’ta ve Malazgirt’te Zaza (Zazalar) adli asiret, Mutki ve çevresinde Azdo ve Sin asiretleri, Kiziltepe’de Azizan, Midyat’ta Semikan, Hakkari bölgesinde (sinir boyunda ve sinirin Irak tarafinda) ve Mardin’de (Suriye sinirinda) Sindi asireti, Mardin’de (Suriye siniri üzerinde ve sinirin Suriye tarafinda) Sinika, Van bölgesinde Sinkanli, Semsiki ve Semsikan, Siirt Besiri’de Sinikan, Siirt Kozluk’ta Semdin, Kiziltepe’de Simila adinda asiretler gösterilir.
Bunlara Iç Dersim’deki Sisanli asireti ile Kigi’daki Sis adli yeri ve asireti de biz ekleyelim.
Bu veriler de antik Susalilar (Sus’lar, Suziler) ile Sasonlular (Azzanlar)’i iliskilendiren ipuçlari içerirler.
Sin, Susa, Sason, Sinson, Semsan, Sasan ve Sanasin gibi adlar, bana bir ve ayni adin degisik varyantlari gibi görünüyorlar. Hepsinde ortak olan ve sik sik ikilenen bir Sin (San) ögesi var gibi. Kaldi ki bazi kaynaklarda, sözgelimi Ermeni tarihçisi Moses Khorenatsi’de Sason Dagi’na Sin Dagi dendigine, bu iki adin birbiri yerine kullanildigina tanik oluyoruz. El Biruni’de de ayni bölgede buna benzer adlarla karsilasiyoruz. Bu adlarin Sakalar (Iskitler)’da sikça rastlanan Si ve Su gibi tanimlamalarla iliskilerinin ne oldugu üzerinde durulmaya deger bir konudur.
Akamenid krali Darius’un Behistun (Yakut’ta Sasaniyan Köyü) yazitlarinin baslangiçta Medce sanilan, ama sonralari Elamitçe oldugu anlasilan versiyonuna dayanarak Susalilar’in Mardiler (Amardiler) olarak da bilindiklerine inaniyorum.
Iste Darius’un dedikleri:
“Ve kral Darius der ki, asagidakiler kendilerini bana ait gören ülkeler olup, onlarin kralliklarini Ormazd’in inayetiyle elimde tutuyorum: Pers ülkesi, Amardeler (Susalilar), Babilliler, Assuriler, Araplar, Misirlilar, (...), Sapardeler, Iyonlar, Medler, Ermeniler, Kapadokyalilar, Partlar, Sarangiler, Ariler, (...); toplam olarak 23 eyalettir”
(Bk. Records Of The Past, cilt VII, s. 88, Ingilizceye çeviren: Dr. Julius Oppert, 1876).
Yukaridaki yazitta bir parantez açilarak Amardeler’in Susalilar oldugu kaydediliyor. Bu parantez içinin çevirene ait olabilecegini düsündümse de buna iliskin bir açiklamaya rastlamadim. Dolayisiyla, bir yanlislik sözkonusu degilse, yazitin kendisinden Susalilar’in alternatif adlarindan birinin de Amardiler oldugunu ögreniyoruz.
Amardiler, sik sik Mardi olarak da anilirlar. Van gölü çevresindeki Mardastan adli eski eyaletin adiyla Mardin’in adi onlardan kalmadir. Ermeni kaynaklarinda Mardalik adiyla geçen modern Dersim’in bir bölgesi de onlarin adini tasimaktadir. Arap olarak bilinen Mirdasiler’in bu adi da belki Mardiler’le iliskilidir.
Benim vardigim sonuç odur ki, M.Ö. 2007/6 yilinda Elamitler’le birlikte Sümer’i istila eden ve ardindan ünlü Babil kentini ve imparatorlugunu kuran Martular (Amoritler), tüm kaynaklarin iddiasinin aksine, Semitler degil, Akadca’yi devlet dili olarak benimsedikleri ve bir ölçüde Semitize olduklari için Sami zannedilen Mardiler (Susalilar)’di. Arastirmacilarin büyük bir bölümü Sümer yazitlarinda Martular olarak geçen bu adi Amoritler’in adiyla iliskilendirdiler ve daha çok Amorit tanimlamasini kullandilar.
Sümerler’le Baglanti
Sümerli Ludingirra’nin aktardigi bir Sümer rivayetine göre, Sümerler’in bir bölümü Dilmun orijinlidir.
Dilmun adi baska Sümer kayitlarinda da geçer.
Örnegin bir Sümer efsanesinde cennete Dilmun olarak referans verilir ve Su tanrisi Enki ile tanriça Ninhursag (Ki, Toprak Ana)’in orada yasadiklari söylenir. Ünlü Sümerolog Samuel Noah Kramer’in 1950’de yayinlanan Sümer Dini baslikli bir yazisinda Enki ve Ninhursag olarak adlandirdigi bu efsane, Dilmun ülkesini yücelten övgülerle baslar ki, ona Dilmun adini vermek daha dogru olurdu.
Tevrat’taki cennet fikri ve tasvirinin kaynagi olan bu Sümer rivayeti Dilmun’u hastalik, yaslilik ve ölümün olmadigi bir memleket olarak tanimlar. Dilmun’un tek eksigi Sümerler’in Abzu dedigi yeralti suyudur ki, onu da tanri Enki’nin buyruguyla yerden tatli su çikartan günes tanrisi Utu tamamlar. Böylece Dilmun, her çesit meyveyle dolu parlak bir bahçeye/cennete dönüsür. Kendi arkadaslarindan birinin adini Zazua olarak veren Ludingirra, annesi için yazdigi bir siirde ‘Dilmun hurmasi’ndan sözeder.
Tevrat’ta anlatilan Eden bahçesi ve Adem ile ilgili hikayelerin orijininin Sümer efsanesindeki Dilmun tarifi ve Sümerler’de ilk insan kabul edilen Eridu kentinin krali Adapa oldugu yaygin bir kanidir.
Peki, rivayete göre Sümerler’in bir bölümünün anavatani olan ve belki de bu nedenle yüceltilen Sümer cenneti Dilmun neresidir?
Bu konuda bir fikir birligi olusmus degil.
Bir görüse göre Dilmun Pers Körfezi’ndeki modern Bahreyn’dir.
S. N. Kramer ise, History Begins At Sumer adli eserinde Dilmun’un Iran’in güneybatisi veya güneybati Iran’da bir yer olabilecegini tahmin eder ve Sami Babilliler’in kendi ölümsüzlerini Yasayanlar Ülkesi Dilmun’a yerlestirdiklerini yazar.
Firat ve Dicle’nin cennetten çiktiklarini söyleyen gelenekle birlikte ele alinirsa Dilmun’un Firat ve Dicle kaynaklarina referans olmasi olanaksiz degil. Nitekim Bundahishin bu bölgeye Dilman demektedir.
Dilmun adinin Elim (Elam) ve Dimili adlariyla iliskili olmasi büyük olasiliktir. O taktirde Sümerler’in, daha dogrusu onlarin bir bölümünün Dimili olduklarini veya en azindan Dimili bir unsur içerdiklerini düsünmek gerekir.
Ama salt ad benzerligi yaniltici da olabilecegi için kesin konusulamaz.
The Cambridge Ancient History (II, Part 2)’de Sümerce’de ogul/soy anlamina gelen Dumu sözcügünden sözedilir. Bu sözcügü Sümer krali ve tanrisi Dumuzi (Tammuz)’nin adinda da görüyoruz. H. Zimmern, Enc. Of Religions And Ethics adli ansiklopedide Dumuzi kelimesinin anlamini gerçek ogul olarak açiklamaktadir. Modern Zazaca’da Za ve Az sözcükleri de Dumu ile ayni anlama gelirler ve bu adlar adeta ayni sözcügün farkli dillerdeki karsiliklari gibi görünürler.
Özetle Sümerler’in bir bölümünün Dilmun’lu oldugunu söyleyen Sümerler’in kendilerine ait gelenek, Sümer mitolojisinde Dilmun’un cennet olarak tasviri, Sümer krali ve tanrisi Dumuzi’nin adi ve ogul/soy anlamli Dumu sözcügü Sümer-Dimli iliskilerinin ipuçlari olabilirler.
Dersim’de Sin adina sikça rastlanir. Daha dogrusu, Sin, ileriki sayfalarda açiklanacagi gibi, Dersim (Dersimliler) adinin aslidir.
Sümerler’de de Sin sikça karsilasilan bir addir. Belki Sümer (Tevrat’ta Sinar) adinda da Sin ögesi vardir.
The Cambridge Ancient History (I, Part 2, s. 227-228, 241, 246)’de verilen bilgilere göre, Diyala Vadisi’nde Khafaji denen mevkide Sin Tapinaklari adini tasiyan on kadar tapinak kesfedilmistir. Sin 1 olarak adlandirilan bu tapinaklarin ilki M.Ö. 3000 yili dolaylarina aittir. Yani Irak tarih-öncesinin (3500-2800 M.Ö) arkeologlar tarafindan Cemdet-Nasr (Kis) adi verilen son asamasinda insa edilmistir. Irak’ta kentlerin kuruldugu evredir bu. Bu tapinaklarin Sin 10 olarak adlandirilan sonuncusu ise Akad peryodunun hemen öncesine M.Ö. 2400 yili dolaylarina aittir. Sümer ülkesinin ekonomik ve dinsel yasaminda önde gelen bir rol oynayan bu tapinaklarin insaasi ile yazinin kesfi örtüsmektedir. Baska deyisle bu tapinaklar yazili tarihin basinda insa edilmislerdir.
Sin terimi Sümerce’dir. Ama bazen Sümerce Nanna(r)’nin Semitik dildeki karsiligi (çevirisi) olarak yorumlanir, yani Semitik bir sözcük oldugu da söylenir. Nanna, Sümerler’in ay tanrisiydi, Ur kentinin tanrisiydi.
S. N. Kramer, eski Sümer kaynaklarinda ay tanrisinin Nanna ve Sin olmak üzere çift isimli olduguna isaret eder.
Sin adinin en ilk sekli, The Cambridge Ancient History (I, Part 1, s. 147) adli kaynaga göre, Zuen veya Zuin’dir. M.Ö. 19. Yüzyildan itibaren eski Asur yazitlarinda görünen bu terim fonetik gelismenin normal kurallarini izleyerek sonralari Sin biçimini alir. Ayni kaynaga göre Sümerce olan En.Zu sözcügü Zuen olarak okunmalidir. Sin veya Zuen sözcügünün asil orijininin Sümerce oldugunu söyleyen adini verdigimiz eserde, bu sözcügün tüm diger biçimlerinin onun en erken sekli olan Zuen’den türedikleri kaydedilir.
Sin adinin orijinin Zuen (Zuin) oldugunu söyleyen bu açiklama bana yine Sümer orijinli olup Babil ve Asur destanlarina da giren Zu mitini hatirlatiyor.
Zu, Babil ve Asur’un firtina tanrisidir. Bazen firtina kusu veya seytani bir kus olarak tanitilir. Efsaneye göre Zu adli bu firtina kusu bir keresinde kimin elindeyse ona süper güç veren kader tabletlerini Sümer tanrilarinin basi olan Enlil’den çalmistir. Zu, Kapadokya’da da önde gelen bir tanriydi. Sümerli Ludingirra’da Anzu kusu ifadesi geçer.
Huma kusu tabiri Zu adli firtina tanrisina isaret edebilir.
Kaynaklara göre Asur yazisinin bir özelligi bir hecenin veya son hecenin iki kez tekrarlanmasiydi. Acaba Zaza adi Zu sözcügünün iki kez tekrarindan türemis olamaz mi ve/veya ilk biçimi Zuen (Zuin) olan Sin adinin bir sekli olamaz mi? Zuen (Sin, Enzu), Anzu, Zu ve Zaza sözcüklerinin tümü bir sekilde iliskili olabilirler.
Sin kültünün ilk iki merkezi Ur ve Harran idiler. Her iki kentte de Ay tanrisi Sin’e adanmis tapinaklar vardi. Akad kralliginda da Sin kültü popülerdi. Bunun bir kaniti Akad krallarindan Naram-Sin’in adindaki Sin’dir. Naram-Sin adi, The Cambridge Ancient History’de Sin’in Sevdigi Adam olarak açiklaniyor (Bk. a.g.e., I, Part 2, s. 737).
Sin kültüne Babil ve Asur panteonunda da rastlariz.
Asur panteonunda Sin (Ay) kültü bir dönem için tanrilarin krali olarak görünür ve Asur tarihi boyunca önemli rol oynar. Rawlinson, Jornal Of The Royal Asiatic Society (JRAS) adli periyodikte yayinlanan Outline Of The History Of Assyria (London, 1852) adli eski bir yazisinda Asur krallarindan Sennacherib ve Sanballat’in adlarinin tanri San (Sin)’in adindan türetildiklerini yazmaktadir. Suriye ve Fenike’de de Sin kültü vardi.
Özcesi, ay tanrisi Sin’e evrensel bir tanri rolü yüklenmisti.
S. N. Kramer, ay tanrisi Sin (Nanna)’in Sümer mitolojisinde Enlil (Ellil)’in oglu oldugunu yazar. Ellil, Sümer tanrilarinin babasiydi. Bel (Senyör, Efendi) ünvani tasirdi. Bir yoruma göre ünlü Tufan’in yapicisi oydu.
Halen çok tanrili bir toplum olan Dersimliler’de basta gelen tanrilardan biri, hatta panteonun basi Eli adini tasir. Eli adi Ellil (Enlil) adinin bir sekli olabilir.
Sin, In ve Eli adlari Sümerliler’le Dersimliler arasinda bir akrabalik bulunduguna isaret edebilecegi gibi, Dersim’de Sümer, Babil ve Asur kültür geleneginin güçlü etkisine de yorumlanabilir.
Dokuz yil Pülümür Kaymakamligi ve iki yil da Dersim valiligi yapmis olan Edip Yavuz, Tarih Boyunca Türk Kavimleri (Ankara, 1968) adli kitabinda Sümerliligin alameti olarak gördügü Sin adindan hareketle Dersimliler’le Sümerler arasinda bir baglanti bulunduguna inanir. 1937-38 Dersim direnisini ezmek için savasan Türk subaylarindan Nazmi Sevgen’in yazdigi Zazalar adli kitabin tezlerinden biri de Dersimliler’in Sümer olduklaridir. Tarihsel Degisim Sürecinde Tunceli (1985, s. 14-15) adli çalismasinda Dersimli arastirmacilardan Bilal Aksoy’un öne sürdügü temel tez de Dersim-Sümer baglantisidir. Aksoy, kendi tezini daha çok Dersim dini ve dilindeki Baba, Ana, Kal (Kalan), Kalu, Bar, Er (Eri), Sepu, Lu, Sin ve Kauta gibi kavramlarin tümünün veya büyük bölümünün Sümer orijinli olduklari görüsüne dayandirir. Ek olarak yilan kültünden sözeder. O’nun kendi görüsünü desteklemek için gösterdigi bütün kanitlar bunlardan ibaret. Ama birkaç sözcük ikna edici bir argüman olmaktan uzaktir. Çünkü sinirli sayidaki bu sözcüklerin Sümerce’ye baska bir dilden, sözgelimi Elamitçe’den geçmis olmasi ihtimalini gözardi etmemek gerekir.
Ama yukardan beri saydigimiz tüm ipuçlari toplam olarak ele alindiginda Dersimliler’le Sümerler arasinda bir iliskinin bulundugu düsünülebilir. Bu iliskinin tabiati ise ancak konu üzerinde daha derinlemesine çalismalarla saptanir.
Fenikeliler ve Eski Babilliler’le Baglanti
Az yukarida Elamlilar’la birlikte Sümer’i istila ederek bu ülkede yönetimi ele geçiren ve daha sonra ünlü Babil kentini ve imparatorlugunu kurarak Babilliler adiyla ünlenen Martular’in Mardlar (Mardiler, Amardiler) olabilecegine ve Mardlar’in da Susalilar’la ayni gibi göründüklerine isaret ettim. Mardlar (Susalilar)’in Dilmun ve çevresinden basladigi sanilan Fenike göçünde veya Ibrani göçü sirasinda Amurru adiyla da bilinen Dogu Akdeniz kiyisindaki antik Fenike’ye gelmis olmalari ve zamanla Fenikeli adiyla ünlenmeleri mümkündür.
Bizanslilar döneminde bu ayni bölgede adlarini duydugumuz Mardaiteler’in ve daha sonraki bir tarihte civar kesimlerde anilan Mirdasiler (Merdisiler)’in etnik adlari da bu olasiliga imkan tanimaktadir.
Eski Misir yazitlari Fenike’ye Khal (Khar), halkina Khalu (Kharu) olarak referans verirler. Fenikeliler’in en eski Fenike kenti oldugu söylenen Seyda (Sidon)’nin adiyla Seydalilar olarak bilindigi de oldu. Bal adindaki Fenike tanrisi da hesaba katildiginda Fenikeliler’de Kal, Bal, Seyda ve Sur (Tyre) gibi Dersim’deki asiret adlariyla karsilasmaktayiz.
Gaston Maspero’nun The Struggle Of The Nations adli kitabinin ikinci Ingilizce baskisina (1910) yazdigi önsözde A. H. Sayce, Babil (Babylonia) adinin Bal (Bel)’dan türeme olup Bal’in Ülkesi anlamina geldigini söylemektedir.
Baslangiçta Sümer tanrisi Enlil’in ünvani olan Bal (Bel, Baal, Belu) sözcügü Babil üstünlügü döneminde Babil tanrilarinin babasi konumundaki Marduk (Mard-Mardi etnik adiyla iliskili olabilir) tarafindan devralinmis ve zamanla Marduk adinin yerini almistir. Böylece Bal, Mezopotamya’nin ortak ve evrensel bir ilahi olmanin yanisira daha çok Babil kentinin özel tanrisi Marduk’u tanimlamistir. Birçok Babil ve Kalde (Yeni Babil) hükümdari adlarini ondan alirlar. Bal adli tanri, Hurri, Asur, Hitit, Suriye ve Fenike panteonlarinda da görünür.
Bal (Bel); sözcük olarak senyör (efendi, soylu), ulu, yüce ve bas gibi anlamlara gelmektedir. Nuri Dersimi’nin açiklamalarindan hareketle Bal, Seyit ve Seydan adlarinin Dersim’de es-anlamli gibi kullanildigini söyleyebiliriz.
Yani Bal adi hem de Babil’deki orijinal anlamiyla Dersim’de yaygin bir asiretin ve asiretler grubunun adi olarak mevcuttur.
Bu durum bir Babil-Dersim iliskisine isaret eder gibidir.
Munzur ve Harçik irmaklari arasinda yeralan Eski Dersim’in neredeyse tüm çevresinin, yani bugünkü Dersim topraklarinin büyükçe bir bölümünün Hititler çagindan itibaren uzun bir dönem boyunca Balahovid (Palahovid) adini tasidigi söylenebilir. Bu adi Palu Vadisi olarak yorumlayan yazarlar var. Toumanoff’un da açikladigi gibi bu adin orijini Hitit kayitlarinda anilan Bala (Pala, Balu, Palu) halkinin etnik adidir. Paluni (Baluni) Prensligini kuranlar onlardi.
Konunun ayrintilarina ileriki sayfalarda ilgili yerde deginecegiz. Burada dikkati çekmeye çalistigimiz Bal ve Pal (Palu) adlarinin bir ve ayni olduklaridir. Palu ve Balan adlari ayni etnik adin degisik biçimleridir.
Hititler çaginin Bala halkinin Babilliler’le baglantili olmasi büyük bir olasiliktir. 19. Yüzyil sonunda Dersim’i gezen Ermeni Antranik, Dersim baslikli eserinde Hiran, Izol ve Bal adli topluluklari Esas Dersim’in çevresinde yasayan en eski irklar olarak tanimlar ve Dersimliler’i tarife çalisirken Ermenistan’da yasayan ve hâlâ hatirlanmakta olan Babilliler’e isaret eder. O’nun Babilliler derken Bal adli toplulugu kastettigini düsünüyorum. Hiran adi ise benim düsünceme göre kesinlikle ünlü Harran adinin bir seklidir. Dersim’in Hiran adini tasiyan bölgesinin ve asiretinin asil adi Harran’dir. Ünlü Harran, Eski Babil uygarliginin bir ileri karakolu gibiydi.
Kisacasi Bal adi altinda Dersim’de bugün de mevcut bulunan topluluklarin bir kesimi daha sonraki göç dalgalarinda gelmis olsa bile, onlarin önemlice bir bölümünün daha eski Dersim sakinleri olup Eski Babilliler’le ve Hititler çaginin Bala (Pala) halkiyla iliskili olduklarini saniyorum.
Bal veya Palu adini tasiyan topluluklarin ise, Zazalar’la ayni veya akraba olduklarina inaniyorum. Bu inancimin en güçlü kaniti her iki kesimin de bugün Zaza olarak bilinmelerinin ve Zazaca konusmalarinin yanisira, Tevrat’in ünlü uluslar seceresinde Palu’nun Zaza’nin kardesi olarak gösterilmesidir.
Eski Babil kayitlari ve kroniklerinden yararlandiklari kesin olan Tevrat yazarlarinin aktardigi bu bilgi, Zazalar’in uzak geçmiste Balan (Palu) adi altinda da bilindiklerine isik tuttugu için oldukça önem tasiyor ve üzerinde durulmayi hakediyor.
Tevrat’ta Zazalar
Asagidaki analizde Tevrat ve Incil’in Kitabi Mukaddes (Eski ve Yeni Ahit) baslikli Türkçe çevirilerini (Istanbul, 1976) esas aldim, ama birkaç Ingilizce çeviriyle karsilastirarak degerlendirdim.
Ilkin Tevrat’in ünlü Uluslar Seceresi ve bu secerenin anlami üzerine kisa bir açiklama yapmaliyim.
Bilim adamlari Tevrat’in secere tablosundaki kisi adlarinin asiretleri ve uluslari temsil ettigini, bunun bir uluslar seceresi ve tasnifi oldugunu düsünüyorlar. Kimisi bu secerede dünyanin en erken etnik tablosunu görüyor.
Sözgelimi Sir Charles Wilson’a göre (bk. Geog. Soc. Proceedings), Yafet’in uluslari temsil eden yedi oglu M.Ö. 8. Yüzyil Anadolu’sunun tam bir etnolojik tablosunu sunmaktadir. Yafet’in oglu Gomer’in adi istilalari Asur yazitlarinda kayda geçirilmis olan Kimmerler’e, Magog’un adi ise Iskitler’e referanstir.
Kimisi, Asur yazisinin bir özelligi olan son hecenin iki kez söylenisinden hareketle Magog adini Medler’in ana bölümü olan Magiler’e (kimine göre Magi adi etnik bir ad olmayip Medler’in din adamlari sinifini tarif eder) referans olarak yorumladi. Ama sonralari Magog denenlerin Iskitler oldugu fikri egemen oldu.
Ukraine-A Concise Encyclopaedia (Cilt I, 1963) adli kaynakta M.Ö. 950 yilindan kalma bir Fenike dünya haritasinda Ukranya topraklarina Magog ve Gomer adlari verildigi yazilmaktadir.
Buna göre Gog ve Magog denenlerin Kimmerler ve Iskitler olmasi mümkündür.
Yafet’in oglu Maday’in Medler’i, Mesek’in Moschi’leri, Tiras’in büyük ihtimal Turushalar (Tyrseniler) veya ilk/ilkel Kimmerler’i, Tubal’in Tibareniler’i, Yavan (Javan)’in Iyonlar (Yunanlilar)’i temsil ettikleri, yani M.Ö. 8. yüzyilda bu yedi ulusun Anadolu’da oturduklari öne sürülmektedir. W. F. Albright, bir keresinde Tevrat’taki Tubal-cain ile Moschian daglarindaki Chalybe’ler arasinda baglanti kurdu. Chalybe adi Haldi olarak anlasilmalidir.
Gomer’in oglu Togarma’nin adi, yazitlarda sik geçen ve Gürün’ün eski adi olduguna inanilan sözcügün aynisidir. Bir kaynaga göre, Hititler zamaninda Dersim’deki Munzur’a Muzri-Togarma denirdi (akt. Bilal Aksoy, a.g.e).
Bu kombinasyon, Munzur ve Tagar irmaklarinin adlarini hatirlatiyor ve olasidir ki, bu iki irmak arasindaki topraklari (eyaleti) tanimliyor olsun.
Gomer’in diger oglu ve Togarma’nin kardesi Askenaz ise, Iskitler’e referans olarak görülüyor. Asur-Babil kaynaklari Iskitler’e Asguzai (Ash-gu-za-a-a, Ashkuz, Iskuzai, Ish-ku-za) derler.
Tevrat’ta Ermenistan adi geçmez. Ama Tevrat’taki Togarmah, Ararat (Ararat, Tevrat’ta Minni/Minyas ve Askenaz’in yanisira adi anilan bir kralliktir da) ve Maday (Media, Media Atropatene) sözcükleri Ermenistan’a veya en azindan Ermenistan’in bir bölümüne referans olarak yorumlaniyorlar.
Tevrat’ta geçen Hori’ler (Seir’de oturduklari söylenir) Hurriler’e, Het’umiler (veya Het-ogullari, Hitti’ler, Etham) Hititler’e referanstir.
Hititler, secere tablosunda Kenan’in oglu Hetin’in sahsinda temsil edilir.
Burada sadece bazi örneklere deginmekle yetiniyorum.
Zazalar’a gelince...
Tevrat’ta kayda geçmis olan efsaneye göre, Israil (Yakup)’in 12 oglu 12 asirete dönüsmüstür.
Tevrat’taki secere tablosunda, Israil (Yakup)’in 12 oglundan Yahuda’nin soyagacinda Zaza ve Palu adlari da geçmektedir:
Israil (Yakup)-Yahuda-Peretsi/Peres (Incil, Peretsi’nin Zara/Zerah adinda bir kardesini anar, ama soyunu yürütmez. Incil’de Ibrani soyundan Zara adli bir asiretten de sözedilir)-Hetsron (Incil’de Hesron)-Yerahmeel (Jerahmeel)-Onam-Yada-Yonatan-Zaza (ve Zaza’nin kardesi Pelet).
James Hastings’in edite ettigi 1900 yilinda yayinlanmis A Dictionary Of The Bible adli sözlüge göre Zaza’nin kardesi olarak geçen burdaki Pelet adinin dogrusu büyük ihtimalle Pallu olmalidir ve Pallu da gerçekte Rubenitler’dendir, yani Ruben’in soyundandir.
Iki Pelet var.
Biri Peleth diye yazilir.
Bunlardan Pelet, bir Benjamit reisi olup, Jahdai’nin ogludur. Ziklag’da Davut’a katilmistir.
Peleth ise, On ve Nu’nun babasi olup, bir Rubenit’tir. Adini verdigimiz sözlükte bu Peleth’in adinin büyük ihtimal Pallu okunmasi gerektigi söylenir.
Peleth, bir Jerahmeelite kisinin de adidir. Jerahmeel adinin ilk kismi Jer, bir Süryani kaynaginin Jerusalem adinin etimolojisi konusunda dediklerine bakilirsa, kent (Ur) anlamina gelebilir ve Jerahmeel adi da Ahmeel’in Kenti manasini tasiyabilir.
Jewish Encylopaedia’nin Pelethi maddesine göre, Pelethi adi, bugün genel olarak Pelishti, yani Filistin adinin kisaltilmis biçimi olarak yorumlanmaktadir.
Zaza’nin soyagaci kendisinde birakilir, ileriye dogru götürülmez. O’nun kardesi olarak anilan Pallu (Pelet)’nun ise On ve Nu adlarinda iki oglunun adlari verilir.
Brugsch Bey, Tevrat’ta Annu adinin On olarak geçtigine isaret eder ve Annu’nun Misir’da Piramidler demek oldugunu, ayni zamanda bir Misir kentine de ad olarak verildigini yazar. Annu/On adini tasiyan bu kent, Yunanca’da günes kenti demek olan Heliopolis olarak adlandirilmistir.
Tevrat’taki secerede Pallu, Yahuda’nin kardesi Ruben’in dört oglundan biri olarak geçer: Hetsron, Karmi, Hanok ve Pallu.
Ruben, Israil (Yakup)’in en büyük, yani ilk ogludur.
Incil (New Testament)’de Hetsron’dan sonraki adlar Tevrat’ta verilenden tamamen farklidir ve Zaza adi anilmamaktadir.
Incil’de Isa’nin soyagaci olarak verilen secere tablosunda Israil’in oglu Yahuda’nin Perets (Peres) ve Zara/Zerah adinda iki oglunun adlari verilir ki, bu iki ad ile Tevrat’taki secerede geçen Yonatan’in iki oglu Pelet (Pallu) ve Zaza arasindaki paralellik dikkat çekmekte ve bir karisiklik olabilecegi izlenimi yaratmaktadir.
Yerahmeel (Jerahmeel), The World’s History yazarlarina göre, gerçekte Judah (Yahudi) bir asiret degildi, ama Judah krali Davut’un fetihleri sonucunda bagimli kilinan bu asiret, bu nedenle giderek bir Judah asireti gibi görüldü. Bu noktada Dersim’de Rutan ve diger bazi asiretlerde rastlanan ‘Ya Davut Peygamber’ (özellikle yagmur yagdiginda söylenir) ifadesi bir anlam kazanabilir.
Tevrat’in secere tablosunda Zaza’nin babasi olarak gösterilen Yonatan’in ise, yine The World’s History’nin aktardigina göre, gerçekte Saul’un soyundan oldugu söylenmektedir. Saul ise, Benjamin asiretinin reisiydi. Zaten Tevrat’ta da (Birinci Samuel’de) Saul’dan ‘Benyamin Diyarindan’ biri olarak sözedilir. Yonatan, Tevrat’in Birinci Samuel adli kitabindaki bilgilere göre, Saul’un ogludur. Ayni yerde Yonatan’in Isvi, Is-Boseti ve Malkisa adindaki kardeslerinin, Merab ile Mikal adlarinda iki bacisinin adlari verilmektedir.
Kisacasi, Tevrat’ta geçen Zaza adinin Zazalar’a referans oldugu kesindir. Palu adi ve Palu ile Zaza arasinda kurulan akrabalik da kanitlar bunu.
Tevrat’in en eski bölümlerini olusturan ilk bes kitabin M.Ö. 6. Yüzyil öncesinde ve Babil sürgünü peryodunda yazildigi saniliyor. Geri kalan kitaplar ise bu tarihten sonrasina aittirler. Tevrat yazarlarinin Babil kayitlarindan yararlandiklari kesin olduguna göre, Zaza ve Palu (Balan) etnik adlari bu kayitlarda ve o tarihlerde varlardi.
Zazalar’in secere tablosunda daha gerilerde degil de ilerilerde gösterilmesi Tevrat yazarlarinin keyfiligine yorumlanabilir. Çünkü Ibraniler’in geldikleri söylenen topraklar ve onlarin Peleg ve Seruk gibi erken reislerinin adlari beni farkli düsünmeye zorluyor.
Zazalar, Tevrat’in verdigi secere tablosuna bakilirsa Semitik (Sem’in soyundan) bir halktirlar, Ibranidirler. Baska deyisle Israil-ogullarindandirlar. Seruk, Palu ve Hetsron da ayni çizgiye dahil ediliyor.
Bu durum Zazalar’in ve Balanlar (Palulular)’in bir kesiminin o tarihlerde Semitlerle karistiklarina ve bir ölçüde Samilestiklerine yorumlanabilir.
Tevrat’a göre Pallu’dan ‘Palluiler Asireti’, Karmi’den ‘Karmiler Asireti’, Perets’den Peretsiler, ve O’nun oglu Hetsron’dan da Hetsroniler asireti çikmistir. Hetsroniler asireti Yahuda asiretleri arasinda sayiliyor.
Tevrat’in Palluiler dedigi asiret benim görüsüme göre bugün Palu yer adi ve Balan (Belikan, Balaban) asiret adlarinda temsil edilmektedir. A Journey In Dersim adli seyahat notlarinda M. Seel Pülümür’den Palumor, Ovacik’tan Pellur olarak sözetmektedir. Bu adlarin orijini Bal (Palu) adi olabilir. M. Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim (Halep, 1952, s. 6, 48) adli kitabinda Ovacik’in güney kesiminin Belkis adiyla bilindigini kaydeder ve Bilges daglarindan sözeder. M. Seel ise Tagar Suyu civarindaki Bilgeç Dagi’nin adini verir. Bu adlar da Bal (Bel) etnik adiyla iliskili görünmektedirler. Bal adina zaman zaman Bel ve Bil sekilleri altinda rastlariz.
Tevrat’taki Hetsron adi ile Dersim’in Hitsor asiretinin adi ve bu ikisiyle Het (Hitit) adi arasindaki benzerlik dikkat çekmektedir.
Ibrahim’in kardesi Nahor’un ogullarindan birinin adi ‘Hazo’ olarak verilir ki, bu da tanidik bir addir.
Zaza Adi ve Hurriler’le Baglanti
Turukku adli Hurri asireti ile bu asiretin lideri kral Zaziya’nin adlarini sik duyariz. The Cambridge Ancient History (II, Part I)’de verilen bilgilere göre Zaziya adli bu Hurri krali ünlü Babil krali Hammurabi’nin çagdasiydi. Turukkular’la anlasmazligi çözmek için Hammurabi bile onunla ittifak kurmaya çabalar ve Shamsi-Adad I’in oglu Asur krali Isme-Dagan I, kendisiyle savas halindeki kral Zaziya ile baris yapmak zorunda kalarak oglu Mut-Askur’u Zaziya’nin kiziyla evlendirir.
Adi geçen kaynaga göre Zaziya adi Hurrice bir sözcük olarak görünmektedir. Bu sözcügün Zaza adiyla ayniyeti ise yeterince açiktir.
Zuzu adinda bir Opis kralinin da adi geçer kaynaklarda (Bk. L. W. King, A History Of Sumer And Akad, 1968). Behistun yazitlarinda bu ayni sözcük Ermenistan’da bir kentin adi olarak geçer. Asurbanibal’in yazitinda Billate’nin reisi Zazaz’in adina rastlamaktayiz. El Biruni, Eba Müslim zamaninda Nisabur civarinda Zuzan adinda bir yerlesmeden bahseder. Horasan, Kuhistan ve Kirman dolaylarinda Zaza adini çagristiran çok sayida yer adiyla karsilasiyoruz.
Mark Sykes, 1906-13 yillari arasindaki gezi notlarina dayanarak hazirladigi The Caliph’s Last Heritage (London, 1915) adli kitabinda Dicle ile Palu arasindaki Zaza-yogun bölgede karsilastigi Tiriki Asireti’nden sözeder (Sykes, a.g.y., s. 360-61). Bu asiretin adi kral Zaziya’nin asireti Turukku’nun adiyla aynidir. Iç-Dersim’deki Tülük adi da Turukku ile benzerlik gösterir.
The Cambridge Ancient History (I, Part 2, s. 329), mimarisi kendine özgü yönler tasiyan Mari tapinaklarinin en ünlüsünün Ninni-Zaza tapinagi olduguna dikkat çekmektedir. Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarliklari (III. baski, 1990, s. 119) adli kitabinda Mari kentini M.Ö. II. Milenyumun baslica Hurri yerlesmeleri arasinda sayar ve bu kentte bulunan Hammurabi’nin çagdasi Mari krali Zimrilim’in sarayinin bir Hurri eseri olabilecegine isaret eder. Bu veriler Ninni-Zaza adi ve tapinagi ile Hurriler arasinda bir iliski olabilecegini akla getirmektedir.
Zaza adi Zazalar’in etnik adiyla aynidir ve bir açiklama gerektirmiyor. Ama Ninni-Zaza kombinasyonu konusunda net degilim. Bu adin Nin-Shushinak sekli altinda da görünen Elam panteonunun basi ile ayni olmasi ihtimaline daha önce zaten deginmistim.
Brugsch Bey, Misir panteonunun basi Patah’in tapinaginin Za-Patah (Patah’in Tapinagi) adini tasidigini söylüyor. O’nun tercümesine göre burdaki Za sözcügü tapinak anlamlidir. Bu ayni tapinaga ayni anlamda Pi-Patah (Patah Tapinagi) da denmektedir ki, bu kombinasyonlarda Pi sözcügü de Za gibi tapinak demek oluyor.
Za ve Zaza sözcüklerini sik sik benzer manada tapinaklarla ilgili adlarda görüyoruz. Sin tapinaklari örnegine bakilirsa Sin (Zuen) adi da bazen tapinak anlami tasiyor. Kisacasi, Za (Zaza) ve Sin adlari birbirinin yerini alan ve tanri, tapinak, ululuk, tanri adami, yücelik gibi anlamlar tasiyan sözcükler olabilirler.
E. Norris’in Assyrian Dictionary (1872) adli eserinde de benzer bazi örneklere rastliyoruz. Bu sözlükte Asur yazitlarinda geçen Zazai, Zazati, Zazate gibi sözcüklerin putlar, heykeller, figürler anlamina geldikleri, tahtadan veya tastan put yapimi konu oldugunda sik geçtikleri söylenir. Ama anlamlari açik olan bu sözcüklerin hangi kökten türediklerinin o kadar açik olmadigina isaret edilerek, bu kök sözcügün Ibranice’deki sal veya dikmek anlamli nazaz ya da bir kisiye veya yeteneklerine yüksek deger biçme anlamli baska bir sözcük olabilecegi söylenmektedir. Ayni sözlükte Asur krallari Neb. ve Sennacherib’in yazitlarinda geçen Sallat-Zazate kombinasyonunun Asurca’da dikilmis figürler veya putlar galerisi anlamina geldigi kaydedilmektedir.
Babil, Asur ve Kalde yazitlarindan bazi seçmeleri içeren ve H. C. Rawlinson, Edwin Norris ve George Smith tarafindan 1870 yilinda The Cuneiform Inscriptions Of Western Asia basligi altinda yayinlanan eserde M.Ö. 692 tarihi tasiyan iki tablette Zazai terimi geçmektedir. Bunlardan biri Zazai adli bir sahisin/karakterin denetiminde yapilan ve onun imzasini tasiyan bazi kölelerin satisina iliskin bir anlasma ya da tutanaktir. Digeri ise yine Zazai’nin imzasini tasiyan mülk satisina dair bir resmi tutanaktir. Burdaki anlamiyla bu sözcük devlet saymani konumundaki birinin veya makaminin adi gibi görünüyor.
Zaza adini çagristiran bir çok diger sözcükten bu çalismanin ilgili yerlerinde zaten sözedildiginden hepsini bir bir ele almak gerekmez. Bu tür sözcükler kendi basina bir sözlük olusturacak kadar çokturlar.
Hurriler’de karsilastigimiz benzer sözcükler ve bu sözcüklerin Hurrice olduklari veya olabilecekleri görüsü ister istemez bir Hurri-Zaza baglantisini akla getirmektedir.
Tevrat’ta adlari geçen Seirler, Sasu adinda bir halkin koludurlar. Eski Misirlilar’in yazitlarinda Ruten’ler (Dersim’in Rutan asiret adiyla iliskili olabilir), Khalu’lar (Fenikeliler) ve bir çok diger istilaci Asya halklarinin yaninda Sasu’lar da anilir ve Sasu asiretlerinin Misir ile Kenan arasinda oturduklarina isaret edilir. Sasular’in kollarindan biri Adumalar’dir ve bunlar Tevrat’ta Edomitler adiyla anilan Edom sakinleridirler. Edomitler Hurri idiler. Misir yazitlari Sasu’lar derken daha çok Edom Sasular’ina, yani Hurriler’e referans vermekteler. Sasu yerine Hyksos (Hiksos) veya Hiq Sasu dendigi de görülür. Brugsch Bey’e göre Sasu adi eski Misirlilar’in genelde bedevilere ve soygunculara karsilik kullandigi bir ad veya ünvan olup soyguncular (yagmacilar) anlamlidir.
Bu konudaki görüsler öylesine çesitli ki tümünü buraya sigdiramayiz. Dikkat çekmeye çalistigimiz Sasu adiyla Hurriler arasinda kurulan iliskidir.
Hurriler’de Zaziya, Ninni-Zaza ve Sasu gibi adlarla benzer türden baska adlar da sayilabilir. Ama salt adlar elbette yeterli fikir vermezler. Bu nedenle bu iliskinin tarihi, cografi ve diger boyutlarini ele almayi ileriki sayfalara birakiyoruz.
Hitit Yazitlarinda Tamalkiya (Timilkia)
Labarnas II olarak da bilinen Ikinci Hitit krali Hattusilis I (1650-1620 M.Ö), oglu Mursilis I (1620-1590)’i kendi halefi olarak ilan ettigi ve taninmasini istedigi Pankus adi verilen Hitit Soylular Meclisi’nde kendi ogluna hitaben söyle demektedir:
“Hatti yaslilari seninle konusmayacaklar, ne..., ne Hemmuvali biri, ne de Tamalkiyali’lar, ne de gerçekte ülkenin halki konusacaktir seninle” (Hitit yazitindan akt. O. R. Gurney, The Hittites, 1954, s. 68).
Bu konusma M.Ö. 1620 yilinda yapilmistir.
Gurney’in yorumuna göre bu sözler Hitit devletinin ülkenin yerli nüfusuna yukaridan dayatilmis genis bir kastin yaratmasi olduguna ve Hitit kralliginda nüfusun büyük bölümünün Hititler’de Pankus adi verilen devletin yönetici sinifi veya Soylular Meclisi disinda görüldügüne isaret etmektedir.
Konusmada tümünü saymadigimiz adi geçen kentlerin yöneticilerinin (o kentlerdeki kent meclislerini olusturan yaslilarin) yeni krali tanimayacaklari ifade edilmektedir.
The Cambridge Ancient History (I, Part II, s. 727)’de yukaridaki yazitta geçen Tamalkiya adi ‘Timilkia’ olarak verilir ve Malatya’ya bagli bugünkü Darande’nin Eski Asur Peryodu (M.Ö. 13. yüzyila kadarki dönem)’ndaki adi oldugu söylenir.
Yani Tamalkiya (Timilkia), modern Darende’nin antik adidir.
Dictionary Of Greek & Roman Geography (cilt I, 1938)’de Darende’nin eski adlarindan birinin de Dalanda oldugu söylenmektedir.
Yazitta geçen Tamalkiya/Timilkia, bence Dimili adiyla iliskili olup Dimilkiye anlami verebilir. Belki Tabal adiyla da iliskilidir.
Bu kavramin Dimili sözcügüyle iliskili oldugu varsayilirsa, Dimililer’in Anadolu’da en azindan M.Ö. 17. Yüzyildan beri varolduklarina ve Darende adinin da onlardan miras kaldigina inanmak gerekir.
Bu durum ister istemez Dimili’lerle Melitenler ve Milliler arasinda bir iliski ve akrabalik olabilecegini akla getirmekte, Dimili adini Milli sözcügünden türeten halk geleneginde (Bk. Kemal Badilli’nin Kürtçe Grameri) bir gerçeklik olabilecegini, hatta Milan-Zilan gelenegindeki Zilan adinin Geliler’e, Milan adinin ise Dimililer’e referans olabilecegini düsündürtmektedir.
Hitit Kayitlarinda Geliler ve Ermenistan’in Önde Gelen Bazi Evleri ve Hanedanliklarinin Etnik Orijini
Geliler de bu çalismanin görüsüne göre Hititler çaginda Anadolu’da varlardi. Çünkü modern Egil’in eski adi Angl, büyük olasilikla Geliler’in adiyla iliskilidir. Toumanoff’un aktardigi bilgilere göre Angl kalesi ve kenti M.Ö. 14. Yüzyila ait Hitit kayitlarinda Ingalawa adi altinda görünür. Bu ad Misir yazitlarinda da geçer. Grek ve Roma dünyasi Angl Evi’ni Ingilene adi altinda bilirdi. Bu evin ve devletin adi Angel-tun olarak da geçer. Angel-tun adi, Toumanoff’taki bilgilere göre, bu devletin merkezi olan Angl Kalesi (modern Egil)’nin adindan gelmedir. Çok eski bir kale olan Angl, bir aralik Sophene olarak bilinen topraklarda, Sophene kralliginin baskenti Carcathio-Certa’nin bulundugu ayni yerdeydi.
Toumanoff, M.Ö. 6. Yüzyila ait bir Süryanice kaynaktan Angl kalesi ve kentinin Asuryali Sennacherib’in Kenti olarak da bilindigini aktarir ve bu kentte bulunan Asur krallarindan birine ait yazitin Tevrat dolayimiyla adi iyi bilinen Sennacherib’e atfedildigini söyler. Angl prensliginin Asuri (Süryani) olarak taninmasinda, Toumanoff’a göre, Asurya sinirlarina yakinligi nedeniyle bu prensligin cografi konumunun da katkisi olmus, bu cografi yakinlik ve orda bir Asur yazitinin bulunmus olmasi Angl Evi ile Sennacherib Evi’nin orijin olarak da bir ve ayni sayilmalarina neden olmustur. Nitekim Primary History’de ve M. Khorene’de kayda geçirilmis bulunan Ermeni tarih geleneginde de Angl Evi’nin orijini Asur krali Sennacherib’e dayandirilir, ayrica Artsruni ve Gnuniler’in de Sennacherib’in oglu Sarasar’in soyundan geldikleri öne sürülür (Toumanoff, a.g.e., s. 222, 297-98).
Ermenistan evleri ve prenslikleri arasinda anilan Gnuni’ler, bu çalismanin vardiga sonuca göre, Dersim’in Gini asiretinin geçmisini temsil ederler. Moses Khorene’de Gnuni’lerin adinin Gin sözcügünden geldiginin söylenmesi de bu düsüncemi dogrulamaktadir.
Angl adi, Ermenistan’in pagan dönem tanrilarindan biri ve Sümer-Akad tanrisi Nergal’in Ermenistan’daki karsiligi olarak da görünür. Lap’ancyan, Toumanoff’un aktardigina göre, Angl adini Babilce Ekall-u ve Sümerce Egal sözcüklerinden çikartmaktadir. O halde Angl (Gel) ve Kal (Kalu) sözcükleri iliskilidirler. Kal (Kalu) ve Asur adlarina daima birlikte rastlanmasi da anlamlidir.
Orontidler, Angl adli tanrinin soyundan geldiklerini söylemislerdir. Tüm Orontidlerin ve onlarin kurdugu hanedanliklarin ortak gelenegi Angl-soylu olduklariydi. Orontid hanedanliginin bütün kollarinda Angl (Tork, Tarhu, Tarku) kültü mevcuttu. Angl, pagan dönemin günes tanrisiydi.
Buradan hareketle Toumanoff, Angl sözcügünün bütün Orontidler’i tanimlayan ortak-genel bir etnik ad olabilecegini söylemektedir ki, bu görüse ben de katiliyorum.
Ama ben, Toumanoff da dahil inceledigim hiç bir Ermeni kaynakta rastlayamadigim bir Angl-Geli iliskisi kuruyorum ve Ermeni kaynaklarin bu iliskiyi neden bir türlü yakalayamadiklarini hayretle karsiliyorum.
Ermenistan Hiristiyanligi benimsedikten sonra eski gelenekler (pagan döneme ait sözlü rivayetler), Toumanoff’un kanitladigi gibi, Hristiyan Ermeni tarihçileri tarafindan yeni dinin bakis açisina uydurularak, yani revize edilerek kayda geçirildiler. Çünkü temsil ettigi inanç biçimi nedeniyle Angl’in ced gibi sunulmasi bu Hristiyan dönmeleri rahatsiz ediyordu. Böylece pagan dönem geleneklerinde ata/ced olarak geçen Angl, Ermenice’nin yazi dili haline geldigi dönemde bu gelenekleri kayda geçen Hristiyan tarihçiler tarafindan secere basasagi edilip Orontidler’in soyundan biri gibi tanitildi.
Gelenekte Angl-soylu olduklari söylenen Arzanene, Artsruni ve Gnuni evleri de Tevrat’la ve Hristiyanlikla tanistiktan sonra ayni nedenlerle eski geleneklerini artik korunamaz ve savunulamaz bir sey gibi görerek Hristiyan prenslere daha uygun düsen Sennacherib (Senekerim) soyundan olduklari iddiasini ortaya attilar, böylece gelenegi ve secereyi degistirdiler. Angl ve Sennacherib evleri arasinda ayniyet kurulmasina neden olan az önce isaret ettigimiz durum onlarin isini kolaylastiran bir etken oldu. Buna ragmen, Toumanoff’un da isaret ettigi gibi, orijinal gelenegi ve bu gelenekteki Angl’in anisini hepten silemediler, Angl adinin ve anisinin Sennacherib’in yanisira dolanip durmasini önleyemediler.
Gelenekte ve daha eski kaynaklarda Orontid orijinli olduklari vurgulanan, tanrilari Orontid tanrisi Angl olan, hatta Primary History Of Armenia’da diger adlari bile Angl olarak verilen Bagrat Evi (Ermenistan ve Gürcistan Bagratlari) ise, Hristiyanligi benimsedikten sonra ayni sebeplerle Ibrani orijinli ve Davut Evi’nden oldugunu söylemistir ki, Moses Khorene (M.S. 8. yüzyil)’den önce rastlanmayan bir rivayettir bu. Secere de buna uygun olarak degistirilir. Bagratlar, Angl adinin yanisira Biurat ve Aspat gibi adlarla da bilinirler (Bk. Toumanoff, a.g.e., s. 303, 329).
Ermenistan’da Arsakiler-öncesi dönemin Orontid ve Artaxiad adlarini tasiyan her iki monarsisi de Angl-soylu idiler. Arsakiler sonrasi dönemde Ermenistan’da adlarini sikça duydugumuz Arzanene, Artsruni ve Gnuni evleri ve prenslikleri ile ünlü bir hanedanlik olan Bagratlar da eski gelenekleri ve diger adlarindan da anlasildigi gibi gerçekte Angl-soylu, yani bu çalismanin görüsüne göre, Gel (Geli) orijinli idiler.
Heredot’un isim babalarinin Cilix oldugunu söyledigi Cilic (Kilik)’ler, yani Klikyalilar da adlarina bakilirsa Geliler’le iliskili olabilirler. Cilix sekli, modern Kilis adinda yasiyor gibi.
Bor, gelenekte sözü edilen Klikya imparatorlugunun baskentiydi. Bor (Dana) adiyla Dersim’de bir kabilenin ve köyün adi olarak da karsilasiyoruz. Modern Hatay’a veya Adana’ya tekabül ettigi söylenen Hititler çaginin antik Danuna kralliginin adi ise Demenan asiret adini hatirlatmaktadir. Adana adi için de ayni seyi söyleyebilirim.
Lidyalilar ve Tyrseniler (Etrüskler)’le Baglanti
Heredot, Lidya’dan Italya’ya yapilan bir göçten sözeder. O’nun aktardigi Lidya rivayeti söyledir:
“Manes’in oglu Atys’in yönetimi döneminde bütün Lidya’da büyük bir kitlik oldu. Lidler buna dayanabilecekleri kadar katlandilar. Ama kitlik bir türlü son bulmayinca bir çare aradilar buna.
Çesitli kisiler farkli planlar önerdiler.
Iste; zar, asik-kemigi ve top oyunlarini, (...) bu kitlik sirasinda Lidyalilar icad ettiler. Bu icatlar araciligiyla kitligin etkisini hafifletmeye çalistilar. Söyle ki, açligi unutmak için bir gün gün-boyu bu oyunlari oynadilar, diger gün ise oyunu birakip yediler. 18 yil boyunca Lidyalilar bu sekilde yasadilar. Ama kitlik hafiflemek bir yana, daha da agirlasti.
En sonunda Lidya krali Atys, halki iki kisma böldü ve onlara kura çektirdi. Bir bölümü Lidya’da kalacak, geri kalani ülkeyi terk edecekti. Kendisi Lidya’da kalacaklarin basinda duracak, Tyrsen (Tyrrhenus, Tirhen) adindaki oglu ise göç edeceklere liderlik edecekti.
Kuralar çekildikten sonra, bir bölümü ülkeyi terk etti. Bunlar Izmir’e gidip gemiler insa ettiler. Tasinabilecek kadariyla neleri varsa aldilar ve bir geçim yolu ve bir yurt aramak üzere denize açildilar. Pek çok ulusla sirasiyla bir zaman birlikte yasadiktan sonra, en sonunda Ombrici’ye (Roma çaginda Umbria diye bilinen Kuzey ve Orta Italya’da bir yer. Heredot’u çevirenin dipnotu) varip orada yerlestiler. Burada kentler kurdular ve o tarihten bu yana hep burada yasadilar. Bunlar, kendilerini artik Lidyalilar diye degil, bu göç sirasinda kendilerine öncülük eden Lidya krali Atys’in oglunun adiyla Tyrseni’ler olarak adlandirdilar”
(Heredotus, I. Cilt, I. Kitap, s. 123-125).
Heredot’un Tyrseniler derken kastettigi Tusci ve Raseni adlariyla da bilinen Italya’daki ünlü Etrüskler’dir. Yukarida Etrüskler diye bilinen halkin Italya’ya Lidya’dan geldigini, Lidya orijinli oldugunu anlatiyor. Italya’da Etrüskler’in yasadigi ülke kuzey-batida Etruria veya Tuscany adiyla bilinen eyalettir. Etrüskler’e Italyanca’da Tusci (Etrusci) denilir. Tyrrhen Denizi de adini onlardan aliyor.
Tyrrhen (Tyrsen) sözcügünün kule veya bir kule anlamli Tyrrha (Latince’de Turris) kökünden türedigi görüsü var. Bir yüksek yapiya isaret ediyor bu sözcük. Buna göre Tyrsen (Tyrseni) adi, halk adi olarak pek açiklayici olmasa da, sözcük anlamiyla Kule Adamlari (Kale Adamlari), Yüksek Kentliler (Yüksek Kentin Halki), Kule Yapici veya Tapinak Yapici gibi anlamlara gelmektedir. Etrüskler’de tarch kökünün büyük önem tasidigi belirtiliyor. Yine R. Bloch’un yazdigina göre, 12 Etrüsk kentinin konfederasyonu olan Tarquinia’nin kurucusu Tarchon, Tyrsen’in kardesi veya ogludur. Tarquinia adi ile kutsal Tuscany kentinin adi da iliskili görülüyor.
Etrüskler’in kendileri ulusal adlari olarak Raseni (Rasena, Rasenna, Rasna) sözcügünü kullanmislar. Bu adi bir Alpin asireti olan Raeti ile iiskilendiren yazarlar da var.
The Armenian Origin Of The Etruscans (London, 1861) adli kitabinda Robert Ellis, basliktan da anlasildigi gibi Etrüskler’in Ermeni orijinli oldugunu öne sürerse de, bu tezine Ermenistan’dan Italya’ya kadar rastlandigini söyledigi sen veya shen (yükseltmek, insa etmek, yerlesme, kent gibi anlamlar tasiyor) ögesi disinda kanitlar bulmakta zorlanir. Etrüskler’in kendilerine verdigi Yüksek anlamina gelen Rasen (Rasena) adinin kökünün Ra sözcügü olduguna isaret eden Ellis, Ermenice’de R harfi ile baslayan tek bir sözcük dahi bulunmadigini kabul eder. Ellis’in Ermenistan baglantisi kurarak çok yaklastigi ama göremedigi sey, Dersim ve Tuzik adlari ile Dersim dili Zazaca’dir. Örnegin Sen veya Sin unsurunun yanisira, onun çok agirlik tanidigi Ra kökü de Dersim dilinde oldukça önemli yer tutan bir sözcük olup Yüksek anlamini da içermektedir. R harfiyle baslayan çok sözcügün bulundugu Dersim dilinde Ra sözcügü çok islevli bagimsiz bir edat ve önemli bir kök olarak mevcuttur. O halde yapilmasi gereken Rasena adini bu dildeki Ra kökü ve edatinin yardimiyla açiklamaktir. Böyle bir açiklama eger ayni anlama geliyorsa, Tyrseni adina da açiklik getirecektir.
Edip Yavuz, Tarih Boyunca Türk Kavimleri adli kitabinda Heredot’un aktardigi yukardaki gelenege deginir, ama, belki de Tyrsen ve Tusci söylenislerinden habersiz göründügü için Etrüskler’in adlariyla Dersim ve Tujik (Tuzik) arasinda bir baglanti kuramaz. Tam tersine “Tirhenli adi Tirhanli Türk adina benzemektedir” diye yazar (a.g.e., s: 77). Zaten kendi kitabini yazmaktaki amaci da Dersimliler’in ve Kürtler’in Türklügünü kanitlamaktir.
Etrüsk Tarihi
The Etruscans (1958) adli çalismasinda Raymond Bloch, Heredot’un aktardigi rivayette sözü edilen Lidya’dan Italya’ya göçün M.Ö. 13. Yüzyil sonlarinda yeraldigini tahmin eder. Bir diger görüse göre de bu göç M.Ö. 2000 yilindan itibaren birbirini izleyen istilalar sirasinda yapilmistir. Bloch’un kendisi de bir yerde Etrüskler’in Tuscani’de M.Ö. 2000 (veya 1500) ila 1000 yillari arasinda göründüklerine isaret etmektedir.
Bloch’a göre Etrüskler’in Italya’daki hakiki tarihleri Tuscani’de M.Ö. 7. Yüzyilda Etrüsk uygarliginin yükselsi ile birlikte baslar. Yaklasik ayni siralarda Sicilya’da ve Italya’nin güney kiyilarinda Yunan kolonileri (yerlesmeleri) belirir. Yani Italya’da uygarlik, Etrüskler ve Yunan kolonileriyle baslar. Yunan kolonileri kiyilarla sinirli kalirken, ana-karada egemen olan Etrüsk uygarligidir. Bir deniz gücü de olan Etrüskler’in Sardina adasi ile ticari iliskileri, Korsika adasi üzerinde ise Yunanlilar’la keskin bir rekabetleri vardi. Fenikeli Kartacalilar’la ittifak halinde Yunanlilar’a karsi hakimiyet için savastilar. Afrika ve Yunanistan kiyilarina, Ispanya ve Katalonya’ya dek deniz seferleri yaptilar. Adriyatik’te ticari koloniler kurdular. Antik dünyanin gözünde onlar cesur denizciler olarak ünlendiler. Fenikeliler’le Yunanlilar’in yanisira, Bati Akdeniz’de rekebet halindeki üç büyük deniz gücünden biri onlardi.
M.Ö. 7. ve 6. Yüzyillar bütün Italya’da Etrüsk hakimiyeti dönemidir. Etrüskler, bu dönemde neredeyse tüm Italya’yi kendi hakimiyetleri altinda birlestirebilecek bir güce ulasirlar.
Bazi kaynaklar Roma adinin Etrüsk kökenli oldugunu ve bu kentin Etrüskler tarafindan kuruldugunu yazmaktadirlar. Roma’nin kurulusuna iliskin efsanede geçen ve Roma adinin isim babalari gibi görülen Romulus ve Romus (Remus) adlari da Etrüskler’le iliskili görünüyor ki, bu adlar Urmiye/Rumiye Gölü bölgesi ve Mannalar’la iliskili olabilirler. O taktirde Rum adinin Anadolu’ya Roma hakimiyetiyle tasinmis olmadigini düsünmek gerekecektir.
Hristiyanlik Çagi’nin az öncesinde Italya’da Etrüsk üstünlügü dönemi kapanir. Etrüsk ülkesi ve halki uzun ve çetin savaslardan sonra M.Ö. 3. Yüzyil ortalarina dogru Roma ordularinca zaptedilir. Buna karsin Italya’da Etrüskler’in kültürel nüfuzu Bati Roma Imparatorlugunun yikildigi M.S. 5. Yüzyila dek hissedilir. Bu tarihe kadar Tuscani’de halen Etrüsk dili kullanilmaktaydi. Etrüsk dininin etkileri ise Hristiyanlik egemen olana kadar yasadi.
Etrüsk Dini
Etrüskler’in Yunanlilar’la Romalilar’in aksine pek çok Dogulu ulus gibi ifsa edilmis (semavi) bir dine inandiklari belirtiliyor. Kurallardan ve tabulardan olusan karmasik bir sistem bu. Onlarin bas tanrilari Romalilar’in Jüpiter, Juno ve Minerva adlari altinda benimsedikleri Tinia, Uni ve Menrva üçlüsüydü. Bu göksel üçlüye bir üçlü tapinakta ibadet ederlerdi. Antik çaglarda Etrüskler kadar ibadete zaman ayiran baska bir halk olmadigi kaydediliyor. Kaynaklar bu üçlü kültün Girit ve Miken uygarliklarinda mevcut olduguna isaret ederler. Asur ve Babil’de benzerlerini gördügümüz gibi Baruspice (Baru Spex) adiyla bilinen Etrüsk rahipleri de simsekleri yorumlarlardi. Tanrilarina kurban olarak sunduklari hayvanin cigerini okur, gelecegi görmeye, o andaki dünya durumunu yorumlamaya çalisirlardi. Tuscan papazlari için kullanilan Baruspice sözcügünün ilk kismi Bar’in Asurca’da ciger anlamina geldigini söyleyenler var. Ama bu sözcük Zazaca Burisipe (Beyaz Kasli, belki Ak Sakalli?) ile de iliskili olabilir. Roma Cumhuriyeti döneminde Roma Senatosu önemli konularda bu Etrüsk rahiplerine danismistir hep.
Kaynaklara göre Etrüsk dininde agaçlar ve hayvanlar iyi ve kötü diye ikiye ayirt edilirdi.
Etrüsk Dili ve Yazitlari
Rivayette Etrüskler’in Lidya’dan Italya’ya göçünün deniz yoluyla yapildigina isaret ediliyor. Bu göçün yillari aldigi ve kesiksiz yapilmadigi 1885’te Lemnos Adasi’nda Etrüsk yazitlarinin tespiti ile ortaya çikti. Simdi Atina Ulusal Müzesi’nde korunan Yunan alfabesiyle yazilmis bu Etrüskçe yazitin M.Ö. 7. Yüzyila ait oldugu anlasildi. Böylece, Lemnos Adasi’nda M.Ö. 7. Yüzyilda Etrüskçe konusuldugu saptandi.
Baska yerlerde de çok sayida Etrüskçe yazitlar bulundu. Sadece Tuscani’de bulunan Etrüsk yazitlari onbin civarinda. Ama hepsi çok kisa. Çok az sözcük içeriyor. Etrüskolojinin temelini olusturan birkaç metinden biri 1950’lerin sonlarinda Zagrep’te bulunan ve Zagrep Müzesi’nde korunmakta olan el-yazmasi dini dökümanlar (dinsel takvim) oldu. 1500 sözcükten olusan bu metinde tekrarlardan ötürü ancak 500 farkli sözcük kullanilmaktadir.
Italya yarimadasina ve halklarina alfabeyi tanitanlar Etrüskler’dir. Bu alfabeyi Yunanlilar’dan ödünç aldiklari saniliyor. Etrüsk alfabesinin M.Ö. 7. Yüzyil civarinda kullanima girdigi ve Etrüsk dilinin de bu tarihten itibaren yaziya geçtigi düsünülüyor.
Bir Etrüsk dili grameri yazildi. Bazi fonetik kurallari ile morfolojisi kismen biliniyor. Belirli sahis zamirleri (birinci sahis zamiri mi, mini gibi) ile bazi isaret zamirleri de saptanmis bulunuyor. Dilin toplam yüz kadar kök sözcügü anlasilmis durumda. Sayilari ve çok zor oldugu belirtilen fiilleri yeterince bilinmiyor henüz. Bu dildeki cümle kurma modeli Hint-Avrupa dillerinkine benzemiyor. Fiil sistemi, baglaçlari da farkli. Etrüskler’in dilinde aktif ve pasif ayirt edilemiyor.
Sonuç olarak Etrüsk dili henüz yeterince anlasilmis degil. Karanlik noktalar var hala ve bu karanligi dagitacak baska Etrüsk yazitlarinin bulunmasi bekleniyor. Bilinebildigi kadariyla bilinen dil ailelerinden hiç birine ait olmadigi, uzak bir kuzeni veya ikizinin bulunamadigi öne sürülüyor.
Uzmanlarin, otoritelerin acelesi yok. Onlar topragin altindan sans eseri çikacak yeni yazitlari bekliyor. Onlar tüm antik irklara ölü gözüyle bakiyor ve geçmise ilgileri günümüzü anlamaya dönük degil. Motifleri farkli onlarin.
Yeni bir Etrüsk yaziti bulunur mu, bulunursa ne zaman bulunacak, o da belli degil. Kendi adima ben, Etrüsk dili konusunda uzmanlasanlarin Anadolu’nun dogusunda konusulan dillere asina olduklarina inanmiyorum ve dil bilimcilerimizi Etrüsk dili konusunda su anda bilinebilen ne varsa toplayip incelemeye davet ediyorum.
Etrüskçe ile Arnavutça’nin ayni dil olduklari tezi var. Arnavutluk’ta ise iki ana dil grubu mevcut: Kuzeydeki Gegler’in ve güneydeki Tosklar’in dili. Modern Arnavutça, Raymond Hutchings’in kaleme aldigi Historical Dictionary Of Albania (1996) adli kitaba göre, bu iki diyalektin bir sentezidir, ama bu senteze egemen olan Tosklar’in konustugudur. Tosk’larin adi (oturduklari bölgeye de Toskeria deniyor) ile Tusci ve Tujik benzerligi hemen farkedilecek türden. Zaten Etrüsk dili ile ayni oldugu söylenen de daha çok Tosklar’in konustugu dil veya diyalekttir.
Bir kaynaktan Etrüskçe ile Arnavutça ayniyeti kuran bir görüsün varligini ögrenir ögrenmez, Etrüsk-Dersim baglantisi konusundaki görüsümü dilsel yönden sinamak için hemen bir Arnavutça sözlük aramaya koyuldum. En yakin kütüphanede bulabildigim küçük-boy bir Arnavutça sözlügü (Nelo Drizari, Albanian-English And English-Albanian Dictionary, 1979) hizla taramaya koyuldum.
Ilk bakista Arnavut dilinde çok sayida Türkçe sözcügün varligi dikkat çekiyor. Bunun nedenleri Osmanli peryoduyla iliskili açik ki.
Bu küçük-boy Arnavutça sözlükte hizli bir taramayla Dersim dilinde de mevcut veya benzer su 27 sözcügü tespit etmek hiç de zor olmadi (parentez içindeki karsiliklar Arnavutça’daki anlamlaridir):
Arké (hazine, cüzdan), arkétar (haznedar, toplayici), ça (ne), dru (agaç, odun, sopa), ere (genç kadin, gelin), gjah (oyun), mé (ben, beni, bana), im (benim, benimki), keçe (küçük kiz), ké (kime, hangisi), ku (nerede, nereye), pastér veya pastéroj (temiz), pastaj (sonra), pér (için, -ye, –ya karsiligi bir edat), pérsé (neden, ne için), rréjé (kök), racé (irk), rast veya rasti (sans, firsat), ra (o düstü), sa (ne kadar, kaç tane), sonde (bu gece), shukurt (kisa), té (-ye, -ya, -den anlamli bir artikel), tre (üç), vér (yer, koymak), veri (kuzey), zakon (töre, aliskanlik).
Bu veriler, daha gerideki sayfalarda söylediklerimle birlestirilerek ele alindiginda Dersim (Tujik)-Lidya (Tyrsen)-Tosk (Arnavutluk)-Etrüsk (Tusci) baglantisi ciddi ve güçlü bir olasilik olarak beliriyor. Bugün dahi Kosova ve Arnavutluk’ta kendisine Goran diyen bir azinligin varligini (kisi adi olarak da ayni yerlerde sikça karsilasilan), ayrica Dimili adiyla iliskili oldugunu düsündügüm Dalmatya (Dalmatae) adli Illiryan asiretini ve onun adini tasiyan bir cografyanin varligini da ek olarak hatirlatmam gerekir.
Bütün bunlar dilbilimci arkadaslarimizin Etrüskçe’yi ve Arnavutluk’ta konusulan Tosk dilini takibe almalari için yeterlidir inancindayim. Böyle bir çalismanin dilimizin evrimini tanimak ve tarihini yazabilmek için de gerekli oldugunu düsünüyorum.
Heredot’u ilk okudugumda kendi kendime “Tarihin babasi bizden sözetmiyor” diye düsündügümü, ama yukaridaki baglantilari yakaladiktan sonra “Tarihin babasi kendi tarihine bizimle basliyor galiba” dedigimi not etmek isterim.
Son olarak Anadolu’dan Italya’ya sadece Etrüskler’in degil, büyük ihtimal onlarla ayni göç dalgasinda Truvalilar’in ve baskalarinin da geldigine isaret etmeliyim. Italya’daki eski yer, nehir ve göl adlari (Trasimeno, Cortona, Telamone, Sienna, Arezzo, Bolsena, Orte, Terni, Milan-Milano, Lazio vd gibi) da bu düsüncemi destekliyor. Laz adi ile Lazio ve Latium, Milan (Milli) asiret adiyla Italya’daki Milan ve Milano, Italya kent devleti Genoa (Ceneviz)’nin adiyla Gini asiret adi, ayrica Kürt ve Cortona adlari arasindaki çarpici benzerlikler atlanacak türden degiller |
|
|
|
|
|
Bugün 12 ziyaretçi (25 klik) kişi burdaydı! |